Depremler

17 Ağustos 1999 depremi hatırladığım ilk büyük depremdir. Gölcük merkezli sabaha karşı olan bu depremde 18 bin kişi öldü. Deprem 45 saniye sürdü. (Güya en uzun deprem idi). Düşünsenize 45 saniyede yatağında yatarken nereden, nasıl ve nereye kaçabilirsin.

Derken hemen 3 ay sonra Düzce depremi gerçekleşti. Bu sefer 1000 kişiye yakın insanı kaybettik.

Hepimiz artık deprem gerçeğini unutmuşken korkunç iki deprem birden gerçekleşti. Önce 06 Şubat 2023 sabaha karşı 04.07 de Kahramanmaraş Pazarcık 7.7 depremi oldu. Yine insanlar yataklarında yakalandı bu depreme. Çoğu göçükler altında kaldı. Feryat figan, bağrışmalar kulakları tırmalarken canını kurtaran insanlar mal derdine düştüler. Çatlak, patlak duvarların içlerinden ayakta zor duran evlerine girdiler. Üst baş, yiyecek birşey almak isterlerken öğle saatlerinde bu kez Elbistan’da 7.6 lık ikinci bir dev deprem gerçekleşti. İşte bu deprem o ayakta zor duran evleri yerle bir etti. Bu kez tablo çok daha korkunçtu. İlk depremden hasbel kader kurtulan insanlar mal derdiyle canlarından oldular.

İşin zor ve psikolojik yıkıcı yönü daha sonra başladı. Soğuk kış şartları dışarıda -15 leri gösterirken, kurtulan insanlar dışarılarda telef oldular. Yıkıntılar arasından iniltiler, sesler, yardım çığlıkları yükseliyordu. Kimsenin elinden birşey gelmiyordu. Analar babalar yıkıntıların başlarında çocuklarına sesleniyor, ellerinden hiçbirşey gelmemenin çaresizliği ile kaderlerine isyan ediyorlardı. Evleri, camileri, minareleri, yurtları başlarına yıkan aynı Allah değilmiş gibi, yine aynı Allah’tan medet umuyorlardı. Bu konu garip bir konu.

Evlerinde oturan milyonlar tepkisiz kalmadı, tırlar dolusu yardım yollandı. Çoğu – koordinasyon eksikliği yüzünden – yollara döküldü, tırlar malzemeleri boş buldukları arazilere atıp gittiler. İhtiyacı olan gelip alsın denerek yardım olmaz. O yardımı o insanlara ulaştırmak en büyük sorun idi. Neyseki iki üç gün sonra yardımlar insanlara ulaşmaya başladı. Fakat dondurucu soğuk insanları çok etkiliyordu.

Yıkıntılar arasından yükselen sesler artık yoktu, dozerler rahat rahat molozları kaldırma yarışına girişebildiler. Artık dev şantiyeler vardı yıkılan 10 şehirde. Canlı kurtaramadıkları, seslerini duyup konuştukları canlarının artık cenazelerini bekliyor insanlar. Toplu halde gömülüyor çıkarılabilen cenazeler. Kepçeler acımasızca ve hızla kamyonlara topraklaşmış binaları dolduruyorlar. Müteahitler şimdiden hükümetin verdiği müjdeyle ellerini ovuşturuyorlar. Analar, babalar, yavrular kurumuş gözyaşlarını artık içlerine akıtırken etrafta mutlu dozerciler, kamyoncular, hurdacılar cirit atıyor.

Bir arkadaşım eşi ile bölgeye gidip karavanları ile çorba dağıtıyordu. “Gece olmasın, sessizlik çökmesin ki iniltileri duymayalım” diyorlardı.

Allah herkese ahlak nasip etsin. Ahlak nasip etsin ki, kurala uygun binalar yapılsın, bilime uygun evlerde oturalım.

Büyük istanbul depremi kapıda…. O zaman ki büyük kargaşayı hayal edemiyorum, umarım görmeyiz.

Bir yanıt yazın